TARİHİ
Alaçatı’nın tarihi 1850 yılından öncesine bilinmiyor. O dönemde bölgedeki sazlıkların kurutulması için, çevre adalardan Rum işçiler buraya getiriliyor. Gelen bu Rum işçiler, ellerindeki geniş arazilerin değerini bilmeyen Türkler’in topraklarını kullanmaya başlıyorlar. Bağcılık ve şarapçılık yapıyorlar. Bölgeye alışan işçiler bir daha da geldikleri adalara dönmeyip burada yaşamaya başlarlar.
Alaçatı Limanı’nda üzüm işleme ve şarap fabrikası kurulur. Bölge gelişir.
Ancak 1914 yılında Balkan Savaşı’ndan kaçan göçmenlerin gelişi bölgede yaşayan Rumlar’ın mal varlıklarını bırakarak buradan Sakız Adası’na kaçmalarına neden olur.
1924’de yani mübadele yıllarında Selanik Göçmenleri Alaçatı’ya gelir. Ancak bağcılık ve tarımı bilmediklerinden, verimli bağlan bir süre sonra ne yazık ki bakımsızlıktan yok olur.
ALAÇATI'DA YAPMADAN DÖNMEYİN. |
Alaçatı şehir merkezine gelirken hemen dikkatinizi, yanyana 4 değirmen çekiyor. Bir zamanlar insanların buğday öğütmek için kullandığı bu değirmenler, elden geldiğince restore edilmiş ve etrafı yeşillendirilmiş. Hemen önüne de bir çay bahçesi kondurulmuş. Alaçatı merkezini rahatlıkla buradan oturup izleyebiliyorsunuz. Alaçatı’nın merkezinde en çok dikkati çeken evleri...Evlerin büyük çoğunluğu Alaçatı’ya özgü taştan yapılmış olmaları. Bu taşın en büyük özelliği, yapısından ötürü, yazları serin, kışları ise sıcak tutuyor evin içini.
Değirmenlerin önünden gidilen yolla girilen Alaçatı merkezinde ise, elden geçirilen eski Rum evlerinde yer alan dükkanlar, lokantalar, cafeler sizi karşılıyor. Gezmeye gelenleri rahatsız edebilecek, aşırı turistik hiçbir ögeye burada rastlamıyorsunuz.
ALAÇATI'DA SAKİNLİK İSTEYENE DE CANLI MÜZİK İSTEYENE DE YER VAR.
Alaçatı, hemen yanı başında bulunan İzmir ve Çeşme'nin etkisiyle son yıllarda Ege'nin Bodrum'ran sonra gözde tatil yörelerinden biri haline geldi. İzmir'den maksimum 45 dakikada buraya ulaşan her yaştan insan buraya ilkbahardan itibaren akın akın geliyor. Diğer illerden gelenleri de sayarsanız müthiş bir ilgi var.
İşte bu nedenle eğer canınız, çok hareketli bir ortam istiyorsa istikametiniz Alaçatı'nın ana caddesi olan Kemalpaşa Caddesi olmalı. Burada ister caddeyi baştan sona yürüyün, isterseniz cafe ya da restoranların birinde oturun geleni geçeni seyredin. Özellikle bunu tercih ederseniz, pin pon maçını seyreder gibi hissebilirsiniz kendinizi. Çünkü toplumun her kesiminden insanı burada görmek mümkün.
Belki bir sanatçıyı görüp sohbet edebilirsiniz. Belki de ünlü biriyle yanyana yemek de yiyebilirsiniz. Artık şansınıza. Restoranların bazılarında canlı, bazılarında ise DJ'ler bile sahne alıyor. Müzik limitsiz ve karışık. Her adımda bir başka müzik kulağınıza çalınıyor. O nedenle tercih ederseniz güzel.
Zaten 2008 yılında Alaçatı, gürültü kirliliğiyle mücadele için önemli bir adım atmış durumda. Bölge yetkilileri ve esnaf, aşırı müziği ve gürültüyü önlemek için kampanya başlatmış durumda. Kampanya 75 Desibel olarak duyuruldu.
Yani ses sınırı maksimum olarak 75 desibel olarak belirlenmiş. Çünkü ses sürekli 75 desibel üzeri dinlenirse, sağlık olumsuz olarak etkileniyor. Solunum hızlanıyor, kalp atışında değişimler oluyor. En önemlisi de gürültü kirliliği Alaçatı'ya yakışmıyor.
Dutlu kahve, Alaçatı'da Hacımemiş Sokağı'nın en sonunda. Asırlık ağacın altında keyifli geceler.
Ama eğer daha sakin bir yer arıyorum diyorsanız, Alaçatı'da Köşe kahvenin hemen yanından içeri girin ve Hacı Memiş Sokağı'na girin. İşte burası başından itibaren eski Alaçatı'yı sise yaşatacak. Kaliteli cafe ve restoranlarda oturup lezzetli Ege mutfağından, Rum mezelerinden yiyebilirsiniz. Hepsi de birbirinden lezzetli. En önemlisi ise, rahatsız edici müzik ve gürültü burada yok denecek kadar az. Trafiğin olmadığı bu sokaklar size ayrı keyif verecek.
AMAN DİKKAT! |
Günlük yaşamla, restore edilen evler ve turizm içiçe. Hala merkezdeki kahvelerde insanlar oturup hoş sohbetler ediyor. Merkezde yer alan fırında, ilçenin ihtiyacı olan ekmekler pişiriliyor.
Kısacası Alaçatı sokaklarında, tarihe yolculuk yapıyorsunuz. Serin sokaklar, huzur veren ortamda.
ALAÇATI VE SÖRF... AYRILMAZ İKİLİ..
Alaçatı’ya asıl ününü getiren ise, rüzgarı ve sörf tutkunları için bir numara olan sahili. Özellikle dünyanın dört bir yanından sörf tutkunları, bu iki özelliğinden ötürü Alaçatı’yı baştacı etmişler. Alaçatı’nın sahilden 200-300 metre açığa kadar olan deniz kıyısı kumluk. En önemlisi de boyu geçmeyen sığ bir yapısı var.
Yeni sörf öğrenmeye başlayanlar için bu özellikler her yerde bulamayacakları özellikler. Başınızda bir de sörf bilen öğretmeniniz olursa, sörf yapmayı size günde 3 saat çalışarak 15 saatte öğretmeyi garanti ediyorlar. Saatte 60-70 kilometre hızla, rüzgara hükmetmenin tadını burada sörf yapmayı öğrenenler yaşıyor.
Bunun için, Alaçatı’da bir çok sörf kulübü var. Hepsi belli bir fiyatla yerli yabancı binlerce kişiye her yıl burada sörf öğretiyor. İsterseniz sörf ile ilgili malzemeleri bütünüyle buradan kiralayabiliyorsunuz. İsterseniz kendi malzemelerinizi burada tutabiliyorsunuz...
ARK VE PİYALE KOYU...
Alaçatı'nın belki de en ilginç yerlerinden biri ise, Süzer Otelinin hemen üstünden gelen asfalt yolun sona ermesinden sonra, toz toprak yoldan gidilen ark ve Piyale koyları. Burada tamamen doğal ortamda denize girmenin keyfini çıkarabilirsiniz.
Ancak en büyük özellik bu koyların hemen ilerisinde yer alan rüzgarın etkisiyle ve alanın özel jeolojik yapısı nedeniyle, şekilde şekile giren kayarın bulunduğu koylar. Buralar o kadar büyük koylar değil. Ama dalgalar ve rüzgarlar, kayaları öylesine şekilden şekile sokmuş ki... Bembeyaz kayaların yüzeyinde oluyan delikler, şekiller, inceleyince insana çok farklı geliyor.
Buraya gittiğiniz zaman, kendinizi dünyada değil bir başka gezegende hissedeceksiniz.