İnebolu'da biri tek çivi çakılmayan diğeri de tamamen restore edilen evleri.
TARİHÇE
İnebolu M.Ö. 8.yy'da ve Karadeniz'in Miletliler tarafından kolanizasyonu sırasında koloni olarak kurulmuştur. İnebolu'nun eski adı, "Abuna Teikos" dur. Bu da eski dönemlerde buraya hükümdarlık yapan Abuno isimli yöneticinin kalesi anlamına gelir. Bu kişinin adı internette girildiğinde ilginç bir efsane çıkıyor. Efsaneye göre Aleksandros adında bir kâhin tanrılığını ilan etmiş. Ve daha sonra da Romalılar tarafından cezalandırılmış. Ve buna bakarak İnebolu antik çağlarda da önemli bir rol oynamış.
İnebolu denilince hemen hepimizin aklına, Karadeniz'de küçük bir sahil kasabası geliyor. Şimdilerde bu imajla tanınan İnebolu'nun talihi 1880'lerden sonra dönüyor. 1880'lerde yapılan liman inşaatıyla, İnebolu vapurlarla saltanata geçmiş ve 1930'larda yapılan Çankırı demiryolunun inşaatıyla, kara trenle tarihe gömülmüştür. Çünkü İnebolu bir ticari mevkiiydi ve bütün Karadeniz bölgesinin ticari malları buradan dağıtılırdı. 19. yy sonlarındaki bazı kayıtlarda, her 15 günde bir, 15 biner sandık yumurtanın buradan Fransa Marsilya'ya gönderildiğini görünce önemi ortaya çıkıyor.
İNEBOLU EVLERİ
İnebolu'da evler taraçalaşmış şekilde akarsu vadisine inen bölgede, bahçelerle çevrili olarak yapılmış. Altları taş. Buralarda mahzenler, kiler odaları bulunur. Bunun üstüne yapılan yerlerde de halkın yaşayacağı yerler bulunur. Alttaki ev İnebolu'nun en eski evlerinden biridir.
Evin bulunduğu yere arkanızı dönerseniz, karşıda görülen tepe Abeş tepesidir...
Eski dönemde burada tiyatro olduğu sanılıyor. Ama bölgede arkeolojik kazı yapılmadığı için hiç bir şey bilinmiyor. Buradaki evler genellikle sülalelerin isimleri ile anılır. İnebolu evleri 3. derece tarihi eser kapsamında. Ve bir çok evde yaşayanlar var. Evler yıktırılmıyor ancak restore edilebiliyor.
Dantele şeklinde işlenmiş saçakları olan ev, İnebolu'da önemli şahsiyetlerden olan Şevket Tamer'in evi. Şevket Tamer İnebolu'da parti başkanlıkları yapmış. Şu an içi restore, 1911 yapımı. İnebolu'nun dokusunu yansıtan evlerden biri. İnebolu'nun bir başka özelliği de hemen her yerde çeşmelerin bulunması.
1894 yıllığında burası, "akarsuları bol olan yer" olarak da geçiyor.
Evlerin çatıları deniz taşı!
EVLERİN ÇATILARI DENİZ TAŞI...
İnebolu evlerinin çatılarına dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bunu bir başka yerde görmek mümkün değil. Çatılar taştan yapılmış. Bunun birkaç nedeni var. Taşlar alelade taşlar değil. Özel olarak denizden çıkarılan taşlardır. Kalınlıklarının belli bir seviyede olması gerekir. Bunlar ısı yapıtımı sağlar. Çok ilkel gibi gözükebilir. Ama çok iyi ısı yalıttığını söyleyebiliriz. İkinci nedeni İnebolu'da çok sert esen poyraz rüzgarları Marsilya kiremitlerini uçurduğu için halk doğal yolla böyle bir çözüm bulmuş.. Gerçekten taştan yapılan çatılan görülmeye değer. Hemen hepsi doğal incelikle olan taşlar evlere bir başka güzellik veriyor. İnebolu'da eski evlerin çoğu hala bu taş çatılarla idare ediyor.
GELİŞ TEPESİ
İnebolu'nun en yüksek ikinci tepesidir. Ama çok önemli arkeolojik kalıntılar bulundu burada. Çok küçük çapta bulunan eserler, diğerlerinin onda birinden bile daha az. Genellikle şu anda bulunanlar geç Bizans ve Osmanlı dönemine ait. Fakat daha derine kazılsa Roma ve İon dönemine ait buluntular bulunacaktır. Atatürk de Geliş tepesinden İnebolu'yu görmüş.
Buraya gelenlerin İnebolu hakkında bir fikir sahibi olmaları için, ziyaret edebilecekleri yerlerin başında geliyor. Ancak buraya çıkmak biraz zor. Çünkü yolu bozuk. 1897 yılında Rumlar Geliş tepesine bir kilise yapıyorlar ve burası Pontos hareketinin başlangıcı oluyor.
Bir iddiaya göre, Atatürk de buraya geldiğinde, deniz kıyısından Geliş tepesinde bulunan kiliseyi göstererek, "Bu kiliseyi temelinden yıkın. Zira fesat yuvasıdır" şeklinde konuşuyor. Ve o kilise temelinden yıkılıyor. Şu an sadece bir temelleri olduğu söyleniyor.
Milli Mücadele'nin kazanılmasında, cephane taşıyan gerçek kayıklardan biri, bugün ziyaretçilerini bekliyor.
İNEBOLU'NUN KURTULUŞ SAVAŞINDAKİ ETKİNLİĞİ
İnönü ve Sakarya savaşları sırasında, İnebolu gerçekten çok önemli bir yere sahip. Anadolu'ya tüm cephane sevkıyatın çoğunluğu İnebolu'dan yapılıyor. Limanın şu andaki hali 1940'lardan sonra inşaa edilmiş. 1940 öncesinde buraya gelen cephaneler, yapılan dekovil hattıyla geriye, cephaneliklere doğru taşınırmış. Fazla gelen silahlar da yöredeki 7'den 70'e herkes tarafından sırtta taşınıyormuş. Böylece denizden gelecek olan bombalamaya karşı da koruma sağlanmış oluyormuş.
İnebolu 3 kez bombalanmış kurtuluş savaşında. Maddi hasar meydana gelmiş. Çok fazla ölüm olayı yok. Atışların çoğu isabetsiz kalmış. Halk arasında şöyle bir rivayet de var. En önemli bombalamalardan biri Kurban Bayramı sabahı olmuştur. İnsanlar namaz kılarken bomba hemen cami yanına düşmüş. Ama patlamamış şans eseri olarak. Onu dine yoranlar olmuş, hatta "Allah'ın kudreti sayesinde patlamadı" denilmektedir.
33 KİLOMETRELİK ÇALIŞMAYAN TELEFERİK
İnebolu yakın zamana kadar gümrük kapısıydı. Ama bu özelliği kısa süre önce alınmış. Liman şu anda Küre'den gelen Pirit madenini taşınması için kullanıyor. Mevsiminde şeker ve kereste de taşınıyor. Şu an çok canlı bir liman değil. Bu arada bakırlık pirit madenini taşıması için yapılan teleferik de yapayalnız gelenleri seyrediyor. Teleferik kısa süre çalışmış. Ama kamyoncuların ısrarı üzerine kamyoncular kazandı.
Şimdi insanın aklına gelmiyor değil. Burası acaba insan kullanımına çevrilemez mi diye. Çünkü yük taşıma kapasitesi yüksek. Ama sakıncası nedir derseniz. Teleferik çok büyük uçurumlardan geçiyor. O nedenle insanların burada seyahat edebileceğin düşünmek belki zor.
Ama öte yandan da yemyeşil zümrüt ormanlarının tepesinden yaz kış farklı manzaralarda, iyileştirilen ve insan taşıma kapasitesine sahip olan bir teleferiği herkes ister diye düşünmek yanlış mı olur bilinmez...
Yaklaşık 33 kilometre uzunluğunda olan böyle bir teleferik gerçekten yörenin turizm hareketlerinde bir başka etki yapacaktır.
İnebolu'nun en yüksek tepesi İslam tepesidir. Adını o tepenin en yüksek yerinde yatan yatırın isminden almıştır "İslam Baba", aslında bir Türk mezarından çok Bizans mezarına benziyor. Ama halk İslam Baba olarak nitelendiriyor. Hakkında hiçbir bilgi yok. Aynı yerde iki tane kar sarnıcı var. Bunlar da çok nadir yerlere yapılırdı. Kışın oralarda kar birikiyor. İlkbaharda da şekerciler katırlarıyla gidiyorlar karları alıp dondurma yapıyorlardı...
ATATÜRK'ÜN KONUŞMA YAPTIĞI EV
Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde de Kastamonu , önemli rol oynamıştır. Atatürk, 23 - 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında, Kastamonu ve İnebolu'da, "Şapka ve Kıyafet İnkılabı"nı başlatmıştır... Şu an Türkiye büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Genel Müdürlüğü'ne ait bina. İnebolu'da Atatürk'ün şapka nutkunu söylediği bina burası. Türkocağı binası. Buraya yarbaşı denirmiş. Bütün esnaf gelir sabah duasını eder, mendilini bir kere denize doğru sallar, işine dönermiş. Bunun uğur getirdiğine , bereket sağladığına inanıyorlar. Şimdi turizm derneği burası. Cafe olarak işletiyor. Alt tarafta küçük bir yer var. Mağara gibi.
KAYIK.. DENK KAYIĞI
Orijinal... İstiklal savaşından kalma. Bir de piyade kayıkları var. Cephane taşımada kullanılırmış. Bunun nedeni de şu. Burada tam bir liman olmadığı için, gemiler açıkta demirliyor. Sandallarla kıyıya alınıp, dekovil hattıyla da içerilere cephane taşınıyormuş. Binanın önünde duruyor. Kaderine boyun eğmiş. Sandalyelerin arkasında görülmeyi bekliyor. Binanın etrafında denizden bulunmuş küpler çapalar da var. Biraz otantik bir hava verilmeye çalışılmış. Ama çok elden geçmesi gerekiyor. Tamamen amatör anlayışla yönetilen dernek ve cafe.
PEMBE KÖŞK
İnebolu'nun belki de en ilginç yapılarından biri, şehri ve limanı tepeden seyreden Pembe Köşk... Yamaca kurulan ve deniz kenarına kadar inen kademeli bahçelerden oluşan köşkün sahibinin İstanbullu olduğu biliniyor. Bir zamanlar halkın gezisine de açıkmış. Ama şimdi kapalı. Yine dışarıdan geldiğinizi söylerseniz, varsa ev sahipleri yoksa görevliler size bahçeyi açıyorlar. Bunu da iyi ki yapıyorlar. Çünkü bahçe gerçekten görülmeye değer...
Ortancaların kenarlarda sıralandığı taraçalı bahçeler zinciri sizi karşılıyor. Her bahçenin de bir ismi var. Evde tamamen pembenin tonları kullanılmış. Gül bahçesi, karanfil bahçesi... gibi. Her bahçede de bir çeşme var. Nar çeşmesi, erik çeşmesi gibi... Bir iddiaya göre çeşmelerin isimlerinin yanlarındaki ağaçlardan geldiği söyleniyor. Bir başka iddiaya göre ise, çok eskiden çeşmelerin haznelerine, ismini veren meyvelerin suyu konulurmuş. Bahçeye ismini veren meyvenin suyu da buralardan akarmış... Bağımsız taraçalarda güvercinlikler, oturma grupları, her türlü çiçek yer alıyor. Gerçekten ilginç bir yer. Limana kadar iniyor. Büyük bir arazide yer alıyor.
Yöresel her türlü eşyayı bulmak mümkün çarşıda.
İNEBOLU ÇARŞISI
İnebolu, biri 1880 diğeri de 1885 yıllarında iki yangın geçiriyor. Ama şu an çarşının binalar harici orijinal hali aynen duruyor. Sokak aralarında dolaşırken kendinizi bir anda yüz yıl öncesinin sokaklarında hissedebilirsiniz... 1885 yılında dönemin Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa tarafından dönemin baş mimarı Balaneski'ye planları çizdiriliyor. Ve bütün sokakların birbirine açılmasını istiyor. Binalar ahşap değil kâgir olarak yapılıyor ve bunların bazı örnekleri günümüze kadar geliyor.
Sokaklar aynı... 1880'li yılların görüntü.. 6,5 yedi metre genişliğinde. Çarşıda gezerken önünüze çıkan cami İnebolu'nun en eski camisidir. Yapım tarihi belli değildir. 1885 yılında onarıldığını söylersek caminin ne kadar eski olduğu gözler önüne serilir... Bu caddeden düz olarak tırmanmaya başlarsanız, İnebolu'nun eski evlerinin bulunduğu sokaklar karşınıza çıkmaya başlıyor... Hepsi birbirinden ilginç ve görülmeye değer yerler...
Özel aracınızla İnebolu çarşısını gezmek isterseniz en iyisi, iyi bir yere park edip gezin. Çünkü park yeri bulmak zor.