HARBİYE , LEZZET DURAĞI...
Harbiye'ye gidince hem görülecek yerler açısından hem de yemek yenilecek yerlerin fazlalığı yönünden, önünüze bir çok alternatif çıkıyor. İsterseniz şelalelerin içinde, ayaklarınızı sulara sokarak, suyun içindeki masalarda, ağaçların altında yemek yiyebilirsiniz. Şelaler içinde, onlarca lokanta sizi bekliyor. Hemen hepsinde de lezzetli yiyecekler var. Tek farkları sunumları. Şelale lokantaları kimi aile işletmeleri, kimi ufak işletmeler. O nedenle hizmet bakımından fazla beklentiniz yoksa buraları tercih edebilirsiniz.
Ancak Harbiye'ye kadar gidip de, yemek yiyecekseniz, hatta yemek zamanı olmasa bile oraya gittiyseniz, mutlaka Harbiye'de Şelalelerin girişinin hemen karşısında bulunan, Boğaziçi Restorant'a gidin ve yiyeceklerin nefis tadına mutlaka, ama mutlaka bakın.
Bu lokantanın diğerlerinden ne farkı var ki bu kadar tavsiye ediyorsanız diyorsanız, gidince ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Her şeyden önce lokanta, ağaçların gölgesinde yer alıyor. Bahçe içinde ayrıca suni havuz öğlen saatlerinden itibaren açık tutuluyor.
Bu şekilde havuzun suyunun verdiği serinlik, öğlen sıcağında yemek yiyenlerin rahatlamasını sağlıyor.
En önemlisi ise, lokantanın ortasından geçen ve Harbiyeliler'in hala kullandıkları dağ suyunun aktığı küçük nehir kenarında bulunan masalarda oturuyorsanız serinlemek için bir alternatifiniz daha var. O da masaların üstünde bulunan gölgelik çatı kaplamasının üzerinden sular, sürekli nehirin üzerine akıyor. Bu şekilde güneşte kızan çatı kaplaması, üzerinden akan suyla serinliyor. Altında oturanlar da keyifle yemeklerini yiyorlar.
GELELİM YEMEKLERE...
Boğaziçi'ne gittiğinizde şanslı gününüzdeyseniz, ya da lokantanın demirbaş garsonlarından olan "Harbi Harbiyeli" Necat Aslanyürek'i de bulursanız, ne yiyeceğinizi düşünmenize bile gerek yok.
Necat, genç Harbiyeli bir garson. Ama lokantaya gelen müşterilere, sanki kendi evindeymiş gibi davranıyor.
Onlara yemekleri keyifle öneriyor, servis yapıyor. Sunuyor.
İsterseniz hem yöreyle hem yemeklerle ilgili bilgi veriyor. Yani yok yok. Sohbeti rahatsız edici değil keyifli..
Masanıza ne geleceğini ona bırakın. Size de sadece yemek kalsın. Onun seçimiyle masa öyle bir donanıyor ki, neyi nasıl yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Gelen mezelerin arasında neler yok ki!
Onun önereceği içli Köfte, Oruk, Öcce, Ekşili Börülce, Aşur, Ekşi Aşı, Cevizli Biber (Muhammara), Kaytaz Böreği, Bakla Ezmesi, Beyaz Kabak Boranisi, Katıklı Ekmek, beyaz peynir, salatalar, patlıcan salatası; ama kömürde közlenmiş patlıcan ile yapılanı gibi mezeleri hiç düşünmeden kabul edin.
Ama unutmayın. Bu lokantadaki porsiyonlar, büyük şehirlere göre iki misli büyüklükte. O nedenle masanıza dizilen hemen her şeyi yiyeyim demeyin. Yoksa mide fesadına uğrarsınız.
Eğer yemeklerin lezzetinden hepsini yerseniz yola devam etmeden önce, şelalelere inin. Orada gezin biraz. Yemeklerinizi eritin. Yoksa bizim başımıza gelen sizin de başınıza gelir.
Harbiye'den sonra, şelalelerde dolaşıp, Adana'ya gittiğimde, akşam yemeğini ancak gece saat 22.00'de yemeye cesaret edebildim. Amabu çaba da boşa gitti.
Özlemle gittiğim Yüzbaşılar Kebapçısı'nda, önüme gelen o güzelim Adana Kebabı'nın ancak yarısını yiyebildim. Çünkü hala Harbiye'de yediğim yiyecekleri, aradan 7 saat geçmesine rağmen eritememiştim!
Masanıza gelen yiyecekler arasında neler yok ki!
KEKİK SALATASI
Mevsiminden giderseniz taze, dağlardan taplanarak, domates, soğan, nar ekşişi katılarak yapılan salatayı Türkiye'nin başka yerinde yeme şansınız yok.
Öylesine lezzetli ki, sırf bunun için Harbiye'ye gitmeye değer.
HUMUS
Bu bildiğimiz humustan değil. ev yapımı lezzetinde, kendi yaptıkları salatalık turşuları humus tabağının etrafında keyifle dizili.
Üstlerinde domates dilimleri lezzetli mi lezzetli. Aralarda siyah zeytinler. Sırf bu meze bile bir kişiyi rahatlıkla doyuracak büyüklük ve lezzette...
EKMEK
Bu da bildiğimiz ekmeklerden değil. Pide biçiminde ama daha ince ve yemeğe oturunca yapılan bu ekmeklerle mezeler müthiş ikili oluşturuyor. Bir parça ekmek, biraz meze. Bir parça ekmek biraz meze derken ne olduğunu şaşırıyorsunuz.
KÖMÜR ATEŞİNDE IZGARA TAVUK
Sıcak olarak her türlü et çeşidi lokantada yer almasına karşılık, özellikle kömür ızgarada kemiksiz terbiyeli ızgara tavuk yemenizi tavsiye ederim.
Kemikleri çıkarılan yarım tavuk koca porsiyon kömür ateşinde tam kıvamında pişip masanıza geliyor. Üstüne sürülen özel sosuyla lezzetine lezzet katılan tavuk parmaklarınızı yedirecek cinsinden.
KÜNEFE
Bu kadar yeter. Mide fesadı geçireceğim diye düşünebilirsiniz. Ancak ne yazık ki Harbiye'ye kadar gitmişken, kömür ateşinde pişirilen, damakda dağılan künefenin tadına bakmayacak mısınız!
Künefe masada kaç kişiyseniz ona göre yapılıyor. Yani 20 kişiye özel olarak koca bir tepsi içinde yapılan künefe, iki kişi için büyük şehirlerde 4 kişilik porsiyon olarak yapılıyor.
Zaten tadına bakınca göreceksiniz ki, o güne kadar yediğiniz künefeler bunun yanında tatlı bile değil. İçindeki yörenin peynirleriyle, lezzetiyle, üzerindeki insanı baymayan şerbetiyle yediğinize pişman olmayacaksınız.
Harbiye'de tatlı olarak, artık tadına nasıl bakarsınız bilmem ama Taş kadayıf , Kabak tatlısı , kereviç gibi özel lezzetler de var. Her biri tadından yenmeyecek kadar lezzetli...
BÖYLE ADANA KEBABI, ADANA'DA BİLE YOK.
Diyelim aceliniz var. Harbiye'den kısa zamanda ayrılmanız gerekiyor. O zaman lokantaya gidip leziz yemekleri beklemeye vaktiniz de yok. Ne yapacaksınız! Fazla düşünmeye gerek yok. Doğru Harbiye'de dolmuş duraklarının kalktığı yerde bulunan, bir duvara iliştirilmiş ufacık dükkanlardan oluşan kebapçılara gidin. Buradaki kebapçıların hepsi, birkaç masa ve sandalyeden oluşuyor. Hemen hepsinin kendine özgü müşterisi var.
Bülent'in Kebapçısı, Bizim Kebap, Sırdaşın Yeri, Ulaş Erha'nın Yeri kebapçıların isimleri. Ancak bütün bu kebapçıların ortak bir noktası var. Hepsi de bir ustanın yanında yetişmiş. O ustan işi öğrenip sonra da gelmiş yanına kebap dükkanlarını açmışlar. Usta da onlara ses çıkarmamış. O ustalığını konuşturuyor. Hem de aynı yerde Süleyman Usta. 22 yıl önce Harbiye'ye kebabı ilk getiren kişi o. Şimdi oğlu Erhan ile ile birlikte ufacık kebapçı dükkanını işletiyor. Bir kebap tezgahı ve birkaç masa. Dükkanda sadece Adana usulü kebap var. Sadece o. Ancak o kebabı yediğiniz zaman parmalarınızı da yiyecek hale geliyorsunuz. Kebabın sırrı günlük dana etinden olması. Her gün alınan dana etleri, bir iki saat soğan, sarımsak ve zeytinyağda terbiye edildikten sonra başlanıyor kebap olarak müşterilere sunulmaya.
Kebapların bir özelliği de içine konuldukları saç ekmeklerinde. Ekmekler, ateşte ısıtılıp gevrek hale getiriliyor sonra da üzerine, yörenin biber, hem de acılısından özel salçası sürülüyor. Ayrıca közde pişirilmiş biber, soğan da dürümün içine konuluyor. Sonra da müşteriye sunuluyor.
Bu kebap öyle tutuluyor mi, Adana'dan kebap yemeğe müşterileri geliyor Süleyman Usta'nın. Hatta bazı müşterileri yurt dışına bile götürüyorlar kebabı. Bozulmuyor mu diye soruyorum. Cevabı, "Taze et 24 saat dayanır. Ama buzluktan çıkarsanız 1 saat içinde et bozulur. O nedenle et rahatlıkla gidiyor dünyanın dört bir yanına" diyor.
Ne demeli. Afiyet olsun demekten başka.
STASINDAN TAVUK DÖNERİ DE VAR! Yine acele işi olanlara bir başka öneri ise, hemen kebapçıların karşısında yer alan Ali Usta'nın Tavuk döneri satan büfesi. Yurt dışında işçi olarak çalıştıktan sonra memleketi olan harbiye'ye gelen Ali İşgüder, burada açtığı döner büfesinde, yaptığı lezzetli dönerle müşteri kazanmış. Dönerleri yine dürüm olarak satıyor. Özel acılı biber sosu sürülü dönerleri, içine turşu, domates gibi garnitürler koyarak müşterilere sunuyor. Bunun da tadına bakabilirsiniz gönül rahatlığıyla.
|